
Yağmur demek, cesaret demek… Kadıköy‘ü ilk kez yağmurlu bir günde sevdim ben.
Çünkü kendimi ilk kez yağmurlu günlerde tanıdım. Güneşli günlerde arkadaşlarımla gezerken, yağmurlu günlerde içime döndüm. Neler yapmak istediğimi, nelerden zevk aldığımı, hangi müziklerden hoşlandığımı, hangi yazarları sevdiğimi, nasıl insanlardan hoşlandığımı, nasıl insanlardan hoşlanmadığımı anladım.
Ve bu her sene devam etti. Her sene yağmurlu günlerde yeni kararlar aldım. Hedeflerimi, arkadaşlıklarımı gözden geçirdim, hedeflerime ulaşmak için hamlelerde bulundum.
Sanırım güneşli günler gezip tozmak, anın tadını çıkarmak için. Yağmurlu günler ise “yavaşlamak” ve “kendini sorgulamak” için var. Hava kapalı olduğunda melankolikleşmemiz de her şeyi daha gerçekçi görmemizden kaynaklanıyor.
Gerçekler ise ilk bakışta zor olsalar da derinlerine inmeye cesaret edince sizi mutlu ediyor.
– Gerçek: Mevcut işinizi sevmediğinizi fark etmeniz size ilk başta acı verir ama asıl acı veren, sevmeye sevmeye işinizi yapmaya devam etmeniz ve iş değiştirmeye cesaret edememenizdir.
– Gerçek: Sevdiğiniz kişinin kötü bir huyunu fark etmeniz size ilk başta acı verir ama asıl acı veren bunu onunla konuşmadan sessiz kalmaya devam etmenizdir.
– Gerçek: Bir arkadaşınızın size sadece mutsuzluk verdiğini fark etmeniz size acı verir ama asıl acı veren o arkadaşlığı sürdürmeye devam etmenizdir.
– Gerçek: Sevmediğiniz bir özelliğiniz yüzünden kendinize kızmanız size acı verir ama asıl acı veren “ben böyleyim” diyerek geçistirmeniz ve kötü özelliklerinizi törpülemeye çalışmamanızdır.
Ve bu liste uzar gider. Yapmaya, değiştirmeye, söylemeye cesaret edemediğiniz, içinizde tuttuğunuz her şey size acı verir. Çünkü sadece fark etmek yetmez, harekete geçmek gerekir.
Yağmurun melankoli değil, güç vermesi dileğiyle. Kahveleriniz benden.